Kur’ân’da Ağaç

Çevre korumanın ve çevreciliğin en önemli konularından birisi de hiç şüphesiz ağaçların, ormanların, yeşil alanların ve bu gibi yerlerde yaşayan her türlü canlı türünün ko­runmasıdır. Bu açılardan da İslâm dininin önemli pren­sipler getirdiğini görmekteyiz. Bu alanların korunması ile ilgili ola­rak hem Ahlâkî, hem de hukukî prensipler dikka­timizi çek­mektedir.

Kur’ân’a baktığımızda ağaç kelimesinin çeşitli şekillerde geçtiği görülmektedir. Bir bütün olarak ele alındığında, Kur’ân’da doğrudan “ağaç dikiniz” diye bir emir yoktur. Bu­nunla beraber, ağaç, bağ ve bahçelerden o kadar çok ve akıcı bir üslupla bahseder ki, her dikkatli Kur’ân okuyu­cusunda bir ağaç, bağ ve bahçe bilincinin oluşmaması müm­kün değildir. Zira, Allah bu âlemi yaratırken, onu ağaç­lar, bağ ve bahçeler ile süslemiş ve insanın istifadesine sun­muştur. Ağaç kelimesi Kur’ân’da 26 defa geçerken, bağ ve bahçe anlamındaki cennet kelimesi ise yaklaşık 146 defa geçmektedir.

O, gökten su indirendir. İşte biz her çeşit bitkiyi onunla bitirdik. O bit­kiden de, kendi­sinde üst üste binmiş taneler bitireceğimiz bir yeşillik; hur­manın to­murcuğundan sarkan sal­kımlar, üzüm bağları, bir kısmı birbi­rine benzeyen, bir kısmı da benzeme­yen zeytin ve nar bahçeleri meydana getirdik. Meyve verirken ve olgun­laştığı zaman her bi­rinin meyvesine bakın! Kuşkusuz bü­tün bunlarda inanan bir toplum için ibretler vardır.

Çardaklı ve çardaksız (üzüm) bahçe­leri, ürünleri çeşit çeşit hurmaları, ekin­leri, birbirine benzer ve benzemez bi­çimde zeytin ve narları yaratan O'dur. Her biri meyve verdiği zaman mey­vesinden yiyin. Devşirilip toplan­dığı gün de hakkını (zekât ve sadakasını) verin, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.

(Abese/25-32)

(Allah) su sayesinde sizin için ekinler, zeytinler, hurmalar, üzümler ve diğer meyvelerin hepsinden bitirir. İşte bun­larda düşünen bir toplum için büyük bir ibret vardır.Nahl/11

Görüldüğü gibi bu âyetler su, ağaç, toprak, bağ ve bah­çelerden, bulutlardan bahsederek; tabiatı oluşturan bü­tün unsurlar arasındaki ilâhî dengeyi vurgulamakta, tüm bun­lardan ibret almamız istenmektedir. Başka bir ifadeyle, kişi­sel ve günlük hayatımızda başımızı kaldırıp etrafımızdaki âleme farklı bir şekilde bakmamız istenmektedir. Zira bütün mahlukat sahip oldukları düzen, nizam, ekolojik dengelerle Yaratıcısını göstermektedir.

Yine diğer bir yerde Kur’ân tabiattaki dengeye dikkat çekmekte ve arkasından da toplumsal hayatta da dengeye, hak ve hukuka dikkat etmemiz gerektiği sonucunu çıkar­maktadır. Yani hak, hukuk ve denge uymamız gereken ev­rensel kurallardır:

Güneş ve ay bir hesaba göre (hareket etmekte) dir.

Bitkiler ve ağaçlar secde ederler.

Göğü Allah yükseltti ve mîzanı (den­geyi) O koydu.

Sakın dengeyi bozmayın.

Ölçüyü adaletle tutun ve eksik tart­mayın. Rahman/5-9

İslâmî Dünya Görüşünün, Allah’ın yarattığı ve kendi var­lığının âyetleri olarak bildirdiği ekolojik dengeleri, tabiat­taki nizam, intizam ve düzeni yok eden, bozan tahrip eden bir halifelik anlayışını onaylamayacağı açıktır. Birinci Halife olan Hz. Ebu Bekir’in, Mute savaşına yolladığı askerlerine verdiği talimatta özellikle şu nokta konumuz açısından dik­kat çekicidir:

"Hurma ve diğer meyve ağaçlarını, koyun, keçi ve diğer hayvanları, yemenin dışında bir amaçla kesmeyin, telef etmeyin."

İnsan Allah'ın yeryüzündeki halifesidir. Halife demek, ve­kil demektir. Bunun anlamı ise, insanın Allah’ın yeryüzün­den sorumlu tuttuğu, yeryüzünün sorumluluk ve korun­masını ona bıraktığı tek varlıktır. Bu vekil, bu âlemi belli bir düzen, denge ve ahenkle yaratan Zat’ın emanetine iha­net edemez. Bu düzeni ve ahengi bozduğu ve tahrip ettiği anda artık o kötü bir vekil olarak anılacaktır.

Hadis-i Şeriflerde Ağaç ve Yeşil Alanlar

Hz. Peygamber’in gerek uygulamalarında ve gerekse çe­şitli hadis-i şeriflerinde ağaç dikmeye, mevcut ağaçları koru­maya, ormanlar teşkil etmeye ve yine mevcut orman­ları korumaya çok önem verdiği görülmektedir. Peygamberi­mizin hanımlarından Hz. Aişe, Hz. Peygamber’in ahlâkını Kur’ân ahlâkı olarak tanımlamıştır.

(Müslim,Müsafirin 139 , Ahmet b.Hanbel Müsned IV. 54,91,111)

Bu nedenle, O’nun çevre korumayla ilgili uygulamaları ve davranışları bu açı­dan değerlendirilmelidir. Bu uygulamalar bizim için uyul­ması gereken bir sünneti oluşturan ilham kaynaklarıdır. Baş­ka bir ifadeyle, İslâm çevre ahlâkının ilk örneği ve uygu­layıcısının Hz. Peygamber olduğu görülmektedir. Onun ko­nuyla ilgili uygulama ve emirlerini öğrenince, sorumlulu­ğumuzun önemi kendiliğinden ortaya çıkar.

Hz. Peygamber’in ağaç dikme ve ağaçları korumayla il­gili hadislerinden bir kısmını zikredecek olursak:

Elinizde bir ağaç fidanı varsa, kıyamet kopmaya başlasa bile, eğer onu dike­cek kadar vaktiniz varsa, mutlaka di­kin.

(el-Münavi Feyzu’l kadir 3/30)

Kim ağaç dikiminde bulunursa, onun için ağaçtan hasıl olan ürün mikta­rınca Allah sevap yazar.

(Ahmet b.Hanbel müsned 5/415)

Her kim boş, kuru ve çorak bir yeri ihya edecek olursa, bu amelinden do­layı Allah tarafından mükâfat­landırılır. İnsan ve hayvan ondan faydalandıkça orayı ihya edene sadaka yazılır. (el-Münavi Feyzul kadir6/39)

Bir kimse bir ağaç dikse, o ağaç mey­ve verdikçe sevabı ona yazılır. (a.g.e 5/480)

Müslümanlardan bir kimse bir ağaç dikerse, o ağaçtan yenen mahsul mut­laka onun için sadaka olur. Yine o ağaçtan çalınan meyve de o Müslü­man için sadaka olur. Kuşların yediği de sadakadır. Herkesin ondan yeyip eksilttiği mahsul da onu diken Müs­lümanlara ait bir sadakadır.

(BuhariTecrid-i SarihVII.122 Müslim,musakat 2.no:7)

Kişi kabirde bile olsa yedi şeyden meydana gelen sevap devamlı olarak kendisine ulaşır: Öğretilen ilim, halkın yararlanması için akıtılan su, açılan kuyu, dikilmiş ağaç, yapılan mescid, okunmak üzere bağışlanan Kur’ân ve ölümünden sonra kendisine dua ede­cek evlad.

(münavi 4/87)

Hz. Peygamber Medine’ye göç edince burada bir ağaçlandırma ve orman tesis etme faaliyetine girişmiştir. Her tür canlının yaşadığı yeşil alanları ve ormanları koruma altına almıştır. Buna hima (koruluk) denilmektedir. Örneğin Medine’nin etrafındaki yak­laşık 12 mil genişliğindeki bir alanı hima (koruluk) olarak ilân ederek koruma altın al­mıştır. Bunun gibi başka benzer bölge­leri de hima ola­rak ilân ettiğini bilmek­teyiz.

Bütün bunlar İslâm’ın bir din olarak tabiatın ve tabiattaki tüm can­lıların korunma­sına ne kadar önem verdiğini gös­termektedir.