Ramazan ayının dinimizdeki yeri

Bir başkadır bizim dünyamızda ramazan ve oruç. O, gelirken yolu gözlenen nazlı bir misafir gibi gelir; giderken de -bayramlar muvakkaten sînelerimizi serinletebilir- içimize bir gurub burukluğu salar öyle gider.

Dinin gönüllerde kendini tam hissettirdigi bir aydır.

Dünyada ramazan günleri kadar füsunlu onlar kadar renkli ve derin bir başka zaman dilimi gösterilemez.

Ramazan Allah’a yakın olmanın en net ufku ve öteleri vicdani bir temaşa ile temaşa etmenin de en açık tarassut noktasını teşkil eder.

Ramazan gecelerinde konsantrasyonunutamamlama bahtiyarlığına ermiş her ruh kendi kendine : yoksa cennet ramazanın arka yüzü mü diye mırıldanır. Ve onu adeta Hakk’a vuslatın bir koyu gibi duyar.

Ramazan ayında hususi teveccüh ve extradan iltifatlar vardır.

Her şeyin bu ölçüde zaman ve mekânüstü bir derinliğe ulaştığı ve her anın ayrı bir "eşref saat" seviyesine yükseldiği ramazan ve ondaki bütün dakikalar; hususiyle Rabb'e yürüme ve yükselme rıhtımları, rampaları sayılan sahur, iftar ve teravih vakitlerinde her hareket ve davranış öyle büyülü bir hâl alır ki; âdeta gökler ve gökler ötesi âlemlerin ışıkları, sesleri başımıza dökülüyor gibi olur ve bize kendi tesbih, tehlil ve hamd ü senâlarımız içinde, annelerimizin yüreklerinden kopup gelen ninniler kadar içli ve sıcak, meleklerin tazim ve tebcilleri kadar da derin ve mehîp mülâhazalardan ne büyülü mazmunlar fısıldar..!

Bin seneden beri devam edegelen inanç, anlayış, duygu, düşünce ve telâkkilerimizden süzülüp; örf, âdet ve törelerimizin potasında yoğrula yoğrula bugünkü kıvamına ulaşmış kültür zenginliklerimizin temsil edildiği kutlu zaman dilimidir.

Bizim ramazanlarımız -semavî özü mahfuz- örf ve âdetlerimizden aldığı farklı renk, farklı desen ve farklı ışıklarıyla, yirmi dört saatimize kendi boyasını çalar, bize kendi şivesini meşkettirir ve saygıyla harîmine girenlere günün her saatinde ayrı bir gök davetiyesi sunar.. ve hele tamamen ramazanlaşanlar için o, öyle büyülü bir edaya bürünür ve öylesine uhrevîleşir ki, onun bu sihriyle büyülenmiş kıvamında bazı ruhlar, kendilerini "yemez-içmez, göz açıp kapayıncaya kadar olsun Yaradan'a muhalefet etmez" çerçevesiyle ifade edeceğimiz semâvîler arasında sanırlar. Gerçekten de onların üzerlerinden zaman geçer mi-geçmez mi o ayrı bir konu; ama bu talihlilerin kendilerinden geçip hayret yaşadıkları açıktır...

bir hadis..

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ إِذَا جَاءَ رَمَضَانُ فُتِّحَتْ أَبْوَابُ الْجَنَّةِ وَغُلِّقَتْ أَبْوَابُ النَّارِ وَصُفِّدَتْ الشَّيَاطِينُ

Cennetin kapılarının açılması, Cenab-ı Allah’ın kullarına bu ayda genel manada diğer aylarda olmayacak şekilde cennete giden yolları açmasıdır. tüm ibadet ve hayır kapılarını açmasıdır. oruç, kıyam teravih, hayır hasenat ve günaha giden yolların kapatılması, nefsin kötü arzu ve isteklerinden uzak durulması gibi. Ki bu sayılanlar cennetin kapılarını açan sebeblerdir.

(Müslim, Sıyam)

(alıntı)