ÜZÜMCÜNÜN AÇILIMI

“Şehitlerimizin, Gazilerimizin aziz ruhlarına”

Türk İmparatorluklarının sonuncusu. Osmanlı Devleti. Dönem, on dokuzuncu yüzyılın başları. Avrupa başkentlerine tahsile gönderilen dönme-devşirme paşaların çocukları, servis memurları olarak seçilir. Görevleri bellidir. Sureti haktan gözükerek, Osmanlı Devleti’nin defterini düreceklerdir. Amma ve lakin saltanat ailesini ikna ederler ki Devleti ve saltanatı kurtaracaklardır.

Kamuoyuna verilen mesajlar aynıdır: Hak, hukuk, adalet, eşitlik, din ve vicdan özgürlüğü. Etnik kimlikler tanınacaktır. Tanzimat ilan edilir. 1856 Islahat fermanı yürürlüğe konulur. Devletin imkanları ile semirenler tatmin olmazlar. İsyanlar başlar. Yunanistan bağımsızlık elde eder. Müslüman Arnavutlar başkaldırır.

Arap ittihat kulübü kurulur. Gerekçesi, Türklerin Arap dünyası üzerindeki sömürüsünü sona erdirmektir. Zira Türkler, sürre alayları ile Anadolu’nun imkanlarını, zenginliklerini Haremeyne akıtmak yerine, Arapların kumundan ve develerinden aşırı gelir elde etmektedir.

Kürt teali cemiyeti kurulur. Hoca kılıklı adamlardan da bunların içinde sözde kahramanlar vardır. Yahya Kemal’in (boşerif) dediği, Şerif Paşa ismindeki bir hain, baş aktör olarak seçilir.

Yıkımdan kurtuluşun çareleri aranmaya başlanır. Hasbelkader iktidarı ele geçirenler, Osmanlıcılık siyasetinin devleti kurtaracağına, saltanatı ikna ederler. Kamuflaj şemsiyesi, tüm azınlık ırkçılarını gizleyecektir. Reçete fayda vermez. Bu kez İslamcılık politikası, fırında pişirilerek servise verilir. Tutunulacak son dal, budur. İşin özü yine kavranmaz.

Okurlarım, günümüzdeki Osmanlıcılık, İslamcılık türkülerini söyleyenlerin kimliğini teşhise, umarım bir kapı açabilirler.

Yirminci yüzyılın başları. Artık Türk devletinin temelleri oyulmuştur. Petrol, dönemin putu olarak ortaya çıkmıştır. Darağacı hazırlanmıştır. İpi çekecek figüranlar da bulunmuştur. Osmanlı devleti, birinci dünya harbine sokulur. Açık denizlere sınırı olmayan Almanya müttefikimizdir.

Ermeni teröristler, Anadolu Türkünü katletmektedir. Soyup soğana çevirmektedir.

Sonuç bellidir. İmparatorluk paramparça edilmiştir. Türkler, Balkanlarda imha edilmiş ve tasfiye edilmiştir. Mondros ve Sevr anlaşmaları ile Türklere kızıl kefen giydirilmiştir. Türklerin Anadolu’dan da atılmasını öngören Hıristiyanların kutsal ittifakı, hedefine doğru ulaşmaktadır.

1919. Yöneticiler teslimiyet içerisindedir. Kimi paşalar, mandacıdır. Hürriyet için, istiklal için, bağımsızlık için, İlayıkelimetullah için, insanlık için asırlarca şehit vermiş bulunan, Hazreti Eyüp sabrı ile mütehalli, Peygamber sevgisi nedeniyle askerine Mehmetçik diyen Kahraman Türk Milleti bir ışık, bir kurtuluş yolu aramaktadır. Sabrı tükenmiştir. Bitkin ve bitap düşmüştür. Esaret yerine, topluca ölüme hazırdır.

Ahmet Hikmet Müftüoğlu, böyle bir ortamda Adalarda, sırtında küfesi, elinde terazisi üzüm satan bir Türk yiğidini görür ve üzümcü hikayesini yazar. Haydi hakkına, hukukuna, namusuna, dinine, devletine, vatanına, milletine, istiklaline sahip çık, der.

Devlet kapısından bir dilim ekmek istemeyi kendisine zül sayan, yeter ki devletim var olsun diyen üzümcü kendine gelir. “Ben Türküm, hiçbir şeysiz kalabilirim, ama devletsiz olamam, bayraksız yaşayamam” der.

Üzümcü ve kendisi gibi düşünen birkaç asker, Anadolu Türküne koşar. Millet, esaret yerine ölüme hazırdır.

Ve kurtuluş savaşı yapılır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulur. Gizli ve hain planlar, altüst edilir. Kurtuluş savaşı gazisi üzümcü, mutludur, başı göklere değer. Maaş bağlayalım, madalya verelim diyenlerin yüzlerine bakışı, kendisi için gurur tablosu, muhatapları için öldürücü darbedir.

Cephede savaşarak Türkü Anadolu’dan atamayacağını anlayan Ehlisalip güruhu, taktik değiştirir. İçeriden kiralık hainler bulmak, bunların eliyle yeni Türk devletini ya çökertmek ya da icrayıdevlet edemeyecek hale getirmek.

Üzümcü, inceden inceye tehlikeyi sezer. Kendisinden ve devletinden emindir. Artık devleti vardır. Huzur içerisinde uyuyabilir. Ebedi yolculuğuna, gözleri açık gitmeyecektir.

Misakı milli hudutlarına dahil Musul ve Kerkük, kalelerimize Türk Bayrağını hemen çekelim der. Üzümcünün ordusu, kutsal görev için harekete geçer. Hainler ve işbirlikçiler, Şeyh sait isyanını çıkarırlar. Devlet, arkadan vurulacaktır. Üzümcü, yine iş başa düştü der. Şükür ki Kahraman Türk ordusu, isyanı bastırır. Heyhat Musul ve Kerkük kaybedilmiştir.

Dahili ve harici hainler boş durur mu? Dersim isyanını çıkartırlar. Sahte Mahabat Kürdistan Cumhuriyetini kurdururlar. Büyük Türk Milleti ve O’nun yiğit evlatları, tereyağından kıl çeker gibi bu ihanetleri de bertaraf eder.

Dünyalık peşinde koşmayan üzümcü, Kurtuluş savaşı günlerinden elinde kalan hançerini oğluna emanet eder ve hakka yürür. Mağrur biçimde ebediyet uykusunu uyumaya başlar.

Türk Devleti, Türk Milleti ayakları üstünde durmaya çalışır. Bütün amacı, hürriyet içerisinde yaşamak ve insanlığa hizmet etmektir.

Ehli salibin ve moskofun kızıl fırınlarında pişirilip servis edilen ihanet oyunlarından, üzümcünün evladı endişeye kapılmaz. Şanlı devleti ve ordusu, bu oyunları bozacak güçtedir.

Ve öyle olur. Ermeni terör örgütünün işi bitirilir. İhanet tezgahları altüst edilir.

Türkiye Cumhuriyeti devleti, birlik-beraberlik içerisinde yetmiş milyona ulaşmıştır. Kalkınmaktadır. Gelişip güçlenmektedir. Türk dünyasına, İslam dünyasına, insanlığa ışık saçacak hedeflere doğru gitmektedir. Üzümcünün oğlunun başı göklere değer.

Bu kez, PKK terör örgütü kurulur. Kiralık hainler ve katiller, kolayca temin edilir. Çocuk katilleri sahneye çıkartılmıştır. Türk Devleti, bu ihanetin üstesinden gelecek usul ve yöntemlere vakıftır ve uygulamaya koyar. Geleceğimiz aydınlıktır.

Üzümcünün oğlu da hayata veda eder. Babasının kabrinin yanına defnedilir. Hür vatan toprağında, kabrinde rahat uyuyacaktır. Babasının hançerini, ölümünden önce oğluna miras olarak bırakır.

Sözde demokrasi aşığı batı dünyası, yeni yöntemler geliştirir. Ambalajlar çok güzel ve iştah çekicidir. Türkiye’de açılımlar başlatılmalıdır. Ve açılımlara başlanır. Alevi açılımı, Ermeni açılımı, Avrupa standartları açılımı derken, Kürt açılımı gündeme taşınır. Buna, bir de demokrasi açılımı etiketi yapıştırılır.

Türk vatanında barınamayan hainlere, Kuzey Irak’ta, Avrupa’nın fesat odaklarında mutantan in ve ahırlar inşa edilmiştir. En kaliteli yemlerle beslenmektedirler.

Demokratik açılım çerçevesinde, bu hainlerin, bölücülerin Türkiye’ye dönmeleri kararına varılır. Davul, zurna eşliğinde kahramanlar gibi karşılanarak Habur gümrük kapısından Aziz Türk vatanına kabul edilirler. Bunlara, madalya verilip verilmediğini bilmiyoruz. Ancak azat edildikleri aşikar.

Manzara korkunçtur, ürkütücüdür, Türkün şeref ve haysiyetini, itibarını, gururunu fevkalade rencide edicidir. Milli refleksleri budayıcı boyuttadır.

Üzümcünün torunu da açılım yapmaya karar verir. Gece gündüz derin derin düşünür.Kahrolur. Doğduğuna bin pişmandır. Düşman kurşunları, dedesini ve babasını öldürememiştir. Gelişmeler, domdom kurşunundan daha öldürücüdür.

Açılım adı altında, devletime ben de yeni bir problem çıkartmayayım diye üzümcünün torunu açılımdan vazgeçer. Yüce Türk Milleti, Ulu Yaratanın siyaneti ve vikayesi altındadır diye inancını dillendirir. Ve dedesinin hançerini eline alır, dedesinin ve babasının kabirlerine koşar. Bir daha bu müstekreh manzaralarını görmeyeyim diye hançerini kalbine saplamaya girişir. O anda yeniden aklını başına devşirir. Müntehirin cenaze namazını kılmazlar, der. Belki ileride bu vatana tekrar hizmet edebilirim diyerek hançeri gövdesi yerine, kalbi yerine gölgesine saplar.

Ey hainler, ey gafiller, ey gaflet ve dalalet içerisinde bulunan sözde yetkililer!

Cümle kainat ve siz sapıklar iyi bilin ki üzümcünün torunu ve torunları hayattadır. Hakkını, hukukunu, hürriyetini, şeref ve haysiyetini, namusunu, dinini ve devletini korumaya muktedirdir.

Saygılarımla.

Av.Dr. Mehmet AKSOY

(Çorum, Kargı 29 Ekim 2009)